Hürriyet Genel

14 Eylül 2011 Çarşamba

HAYATLA RÖPORTAJ




Hayatla röportaj yaptığımı gördüm rüyamda.
“Benimle röportaj mı yapmak istiyorsun?” diye sordu Hayat.
“Zamanın var mı?” diye sordum.
Gülümsedi.
“Benim zamanım Sonsuzluk” dedi Hayat. “Ne sorular var yüreğinde?”
“İnsanlarla ilgili en çok neye şaşıyorsun?” diye sordum.
Hayat yanıt verdi…

“Çocukluktan sıkılıp büyümek için acele ediyorlar, sonra yine çocuk olmanın özlemini duyuyorlar. Para kazanmak için sağlıklarını kaybediyorlar, sonra sağlıklarını kazanmak için paralarını kaybediyorlar. Gelecekle ilgili endişelenmekten şimdiyi unutuyorlar. Sonra da ne şimdiyi ne geleceği yaşayabiliyorlar. Deneyim iyi bir öğretmendir diyorlar ama deneyimin faturasını ödemek istemiyorlar. Hayatlarını kazanmak için eğitim alıyorlar ama yaşam ustası olmayı bilmiyorlar. Bu nedenle de, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyorlar, hiç yaşamamış gibi ölüyorlar.”
Hayat elimi tuttu. Bir süre sessiz kaldık.Derin bir nefes aldım. Ona, insanların neleri öğrenmelerini istediğini sordum.
Hayat yanıtladı.
“Hiç kimseyi seni sevmeye zorlayamayacağını, yapabileceğin tek şeyin seni sevmelerine izin vermelerini isterdim. Affetmenin affederek öğrenilebileceğini öğrenmelerini isterdim. Başkalarıyla kendilerini kıyaslamamayı öğrenmelerini isterdim. İki insanın aynı şeye bakıp farklı şeyleri görebileceğini öğrenmelerini isterdim.”
“Zengin insanın en çok şeye sahip olan değil, en az şeye ihtiyaç duyan insan olduğunu öğrenmelerini isterdim. Bir sevecen yüreği derinden yaralamanın bir anda olduğunu; ama iyileştirmenin çok uzun sürdüğünü öğrenmelerini isterdim. Seni seven insanların duygularınmı nasıl ifade edebileceklerini bilmedikleri için seni sevmediklerini sanmak yerine onların sevgisini hissetmeyi öğrenmelerini isterdim.”
Hayat derin bir nefes verdi. Hayatın nefesi kelimelere dönüştü.
“Söylediklerimi yüreğine kaydet” dedi. Söylediği cümleyi yüreğime kaydettim.
“Başkalarını affetmek yeterli değil, kendini de affetmeyi öğren”.
Yüreğim kuş gibi hafiflemişti.
“Son bir soru daha, Hayat” dedim. “Benden ne istiyorsun?”
Bütün odayı beyaz bir ışık kapladı ve Hayat yanıtladı.
“Senin kendin olmanı istiyorum, yoksa başkası olurdun. Sana bugün ihtiyacım olduğunu bil, yoksa bugün benimle olmazdın. Kendi eşsizliğini ve biricikliğini bil; çünkü ben kendimi tekrar etmeyecek kadar yaratıcı ve zenginim. VE gerçekten TEK değerli olanım. Değerimi bil.”
Sevdiğimiz şeylere daima zaman buluruz.
John L Spalding

ZAMANI GÜZEL YAŞAMAK



Nedense yaşadığımız anın değerini ancak yarını düşündüğümüzde anlıyoruz. Birçokları ise şimdiki zaman yerine dünleri yaşıyor. Hayatımızda bazı anlar vardır, birini öyle özleriz ki rüyamızdan çıkarıp o'na sarılmak isteriz. Mutluluk kapısı kapandığı zaman bir diğeri açılır. 

Fakat çoğunlukla kapalı kapıya o kadar çok bakarız ki, açılmış yeni kapıyı göremeyiz. Dış görünüşe bakmayın aldatabilir, zenginliği aramayın bitebilir. Sizi gülümseten birini arayın. Çünkü sadece bir gülümseme, karanlık bir günü aydınlatır. Ne istiyorsanız onun hayalini kurun, gitmek istediğiniz yere gidip, olmak istediğinizle olun. Çünkü sadece bir hayatınız var. Ve bütün yapmak istediklerinizi yapmak için bir şansınız. 

Dilerim ki kendinizi iyi hissedebilmek için yeterince mutluluk, karakterinizi güçlendirebilmek için yeterince tecrübe, insani olgulara erişebilmek için yeterince acı ve hedeflerinize ulaşabilmek için yeterince umudunuz olur. İnsanların en mutluları, her şeyin en iyisine sahip olanlar değil, yollarına çıkan fırsatları en iyi şekilde değerlendirebilenlerdir. En parlak gelecek unutulmuş geçmişin üzerine bina edilendir. Geçmiş başarısızlıklar ve kalp kırıklıkları bırakılmadan hayatta ileri gidilemez. 
Doğduğunuz zaman ağladınız ama size bakanlar gülümsüyordu. Hayatınızı öyle yaşayın ki sonunda etrafınızdakiler ağlarken gülümseyen siz olun.

ADAM OLMAK 
Çevrende herkes şaşırsa,
bunu da senden bilse,
sen aklı başında kalabilirsen eğer,
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır,
hem kendine güvenirsen eğer,
bekleyebilirsen usanmadan,
yalanla karşılık vermezsen yalana,
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana.
Düşlere kapılmadan düş kurabilir,
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer,
ne kazandım diye sevinir, ne yıkıldım diye yerinir,
ikisine de vermeyebilirsen değer,
söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz, 
kandırabilir diye safları, dert edinmezsen,
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz,
koyulabilirsen işe yeniden.
Döküp ortaya varını yoğunu, 
bir yazı turada yitirsen bile,
yitirdiklerini dolamaksızın dile
baştan tutabilirsen yolunu.
Yüreğine, sinirine dayan diyecek
direncinden başka şeyin kalmasa da, 
herkesin bırakıp gittiği noktada,
sen dayanabilirsen tek.
Herkesle düşüp kalkar, erdemli kalabilirsen,
unutmayabilirsen halkı, krallarla gezerken,
dost da düşman da incitemezse seni,
ne küçümser, ne büyültürsen çevreni 
her saatin her dakikasına
emeğini katarsan hakçasına
her şeyi ile dünya önüne serilir,
üstelik oğlum, adam oldun demektir...

Rudyard Kipling( 1865-1936 )

10 Eylül 2011 Cumartesi

HİÇ HAYALLERİNİZDEN SIFIR ALDINIZ MI?

Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışa koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır. Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı. Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası.. Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı. Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi. Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi. Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi.. İki gün sonra ödevi geri aldı. Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir “0″ ve “Dersten sonra beni gör” uyarısı vardı. “Neden “0″ aldım?” diye merakla sordu hocasına, çocuk.. “Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal” dedi, hocası.. “Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun. Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar da alman gerekiyor. Bunu başarman imkansız” ve ekledi: “Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm.” Çocuk evine döndü ve uzun uzun düşündü. Babasına danıştı. “Oğlum” dedi babası “Bu konuda kararını kendin vermelisin. Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim!.” Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürdü hocasına.. “Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin” dedi.. “Ben de hayallerimi..”…..

O orta 2 öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki 1000 metrekarelik evinde oturuyor. Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde çerçevelenmiş olarak asılı. Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen, geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi. Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine “Bak” dedi, “Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken, hayal hırsızıydım. O yıllarda öğrencilerimden pek çok hayal çaldım. Allah’ tan ki, sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın.”



-Alıntı-

SAĞIR KURBAĞA

Bizi hedeflerimize ulaşma yolundan bir çok engelin alıkoyduğu bir gerçek. Ama bazı zamanlarda en yakınlarımızın bizi engellediğini hiç düşündünüz mü? Yakın çevremizde kötü niyetle olmasa bile “potansiyelimizi” ortaya çıkarmamızı engelleyen bir çok insan bulunabiliyor. Çoğu zaman yanlış yönlendirmelerde bulunarak başarımıza engel olabiliyorlar. Bunun en bilinen örneği ise sağır kurbağa hikayesidir.

Bir kurbağa sürüsü ormanda yürürken, içlerinden ikisi bir çukura düşer. Diğer bütün kurbağalar çukurun etrafında toplanırlar. Çukur bir hayli derindir ve arkadaşlarının zıplayıp dışarı çıkması mümkün görünmemektedir. Yukarıdaki kurbağalar, boşuna uğraşmamalarını söylediler arkadaşlarına :

“Çukur çok derin,dışarı çıkmanız imkansız.”

Ancak, çukura düşen kurbağalar onların söylediklerine aldırmayıp çukurdan çıkmak için mücadeleye devam ederler. Yukarıdakiler ise hala boşuna çırpınıp durmamalarını, ölümün onlar için kurtuluş olduğunu söylerler. Sonunda kurbağalardan birisi söylenenlerden etkilenir ve mücadeleyi bırakır. Diğeri ise çabalamaya devam eder. Yukarıdakiler de, çırpınıp durarak daha çok acı çektiğini söylemeyi sürdürürler.
Ne var ki, çukurdaki kurbağa son bir hamle daha yapar, bu kez daha yükseğe sıçramayı başarır ve çukurdan çıkar. Çünkü, bu kurbağa sağırdır. O yüzden, arkadaşlarının ümit kırıcı sözlerine kulak asmamıştır.

Bu hikayedeki gibi bazı zamanlarda yakınlarınızın “yapabileceklerinizi” engellemelerine fırsat vermemeli, kendinize güvenerek etrafınızdaki insanları da ikna etmelisiniz. Bazen sağır olmanın faydalı olabileceğini de düşünüp kararlılıkla hedefinize devam etmelisiniz.


Dr. Mustafa Kurt

KARTAL'IN YENİDEN DOĞUŞU


Kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşlarındayken çok ciddi ve zor bir kararı vermek zorundadır. Kartalın yaşı 40′a dayandığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir. Gagası uzunlaşır ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır. Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartalın burada iki seçimden birisini yapması gerekir. Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde yuvasında kalır.

 Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir. Kendi yaşamımızda sık sık bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kalırız. Zafer uçuşunu sürdürmek için, bize acı veren eski alışkanlıklarımızdan, geleneklerimizden ve anılarımızdan kurtulmak zorundayız. Ancak geçmişin gereksiz safhasından kurtulduğumuzda, deneyimlerimizin yeniden doğuşumuzun getireceği olağanüstü sonuçlardan tam olarak yararlanabiliriz.



“Geride kalanları unutmak ve önümüzde bizi bekleyenlere ulaşmak için hedefinize doğru ilerleyin”


(Sait Çamlıca)

YAŞAMIN YANKISI

Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlar. Birden oğlan takılıp düşüyor. Canı yandığından "ahhh" diye bağırıyor. İleride bir dağın tepesinden "ahhh" diye bir ses duyuyor ve çocuk şaşırıyor. Merak ediyor ve "Sen Kimsin ? " diye bağırıyor. Aldığı Cevap: "Sen Kimsin ?" oluyor. Aldığı cevaba kızıp "Sen Bir Korkaksın" diye tekrar bağırıyor. Dağdan gelen ses: "Sen Bir Korkaksın" diye cevap veriyor.

Çocuk Babasına dönüp: " Baba ne oluyor böyle ?" diye soruyor. Oğlum diyor adam: " Dinle ve Öğren!" ve dağa dönüp: " Sana hayranım" diye bağırıyor. Gelen cevap:" Sana hayranım." oluyor. Baba tekrar bağırıyor: "Sen Muhteşemsin !" Gelen cevap: " Sen Muhteşemsin !" Çocuk çok şaşırıyor ama hala ne olduğunu anlamıyor.

Babası açıklamasını yapıyor: " İnsanlar buna 'yankı' derler ama aslında bu 'Yaşamdır'. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev! Daha fazla şefkat istediğinde, daha şefkatli ol! Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duy! İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha sabırlı olmayı öğren!"

aktiffelsefe.org

Popüler Yayınlar